Müze; sanat, bilim, tarih, kültürle ilgili eserlerin halka
gösterilmek için toplanıp sergilendiği yerlerdir. Eski eser; belge, anıt ve
kalıntılardır. Eski eserler, bize, geçmiş yıllarda insanların düşünüş, inanç,
yaşayış ve yetenekleri hakkında bilgi verirler. Geçmişi öğrenerek bugünü anlamamıza
yardımcı olurlar.
Orta Çağ’da gerçek anlamda müze yoktu. Kilise ve
manastırlarda zengin eşya koleksiyonları bulunuyordu. Fransa’da önce sanat daha
sonra da tarihi eserlerin sergilenmesine başlandı. Kral ve önde gelenlerin bir
araya getirdikleri eserler koleksiyon olarak sergilenmeye başlandı. Bu
çalışmalar, müzecilik, müze kurma fikrinin de çekirdeğini oluşturdu. Kazı
çalışmalarının başlaması 18. yüzyılın ikinci çeyreğinde olmuştur. Halkın
gezebileceği müzeler kurma fikrini ilk olarak La Font de Saint Yenne (La Fon dö
Sen Yen) adında bir Fransız yazar ortaya atmıştır(1746). Ancak, bu müze 1785
yılında kapanmıştır.
Ülkemiz toprakları üstünde birçok uygarlıklar yaşanmıştır.
Bu uygarlıkların kalıntıları, anıtları belgeleri müzelerimizde sergileniyor.
Yurdumuzda 1995 yılı istatistiklerine göre resmi ve özel kuruluşlara bağlı
müzelerin toplam sayısı 163’e ulaşmıştır. Bunların arasında, Kültür Bakanlığı
Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlı müzeler çoğunluğu teşkil eder.
Yurdumuza gelen turistlerin büyük bir çoğunluğu bu
müzelerimizi gezmektedir. Müzelerimizi zenginleştirmek için bulduğumuz eski
eserleri müze yöneticilerine teslim etmeliyiz. Çevremizde izinsiz kazı
yapılıyorsa durumu ilgili makamlara bildirmek bir yurttaşlık görevidir.
Yurdumuzun tarihi değerlerine eski eserleri koruyarak sahip
çıkmalıyız. Bu onurlu bir yurttaşlık görevidir.
Yüzyıldan fazla bir geçmişi olan Türk müzeciliği ilk
zamanlar yalnız İstanbul’da ve belirli bir kesime seslenirken sonradan yurt
düzeyine yayılmıştır. Bugün çağdaş batılı müzelerle boy ölçüşecek düzeye
erişmiştir. Uzun bir süre camilerde, medreselerde, yıkık binalarda çeşitli
zorluklarla müzeciliğimizi sürdüren Anadolu’nun müzecilerine bugün çok şey
borçlu olduğumuzu belirtmeliyiz.
Eski ve yıpranmış müzelerimizin yerine kültür birikiminin
zengin olduğu il ve ilçelerde yapılan yeni modern müzelerimiz o kadar
çoğalmıştır ki ülkemizi ziyaret eden yabancı turistler bile bu gelişmeyi
şaşkınlıkla karşılamaktadırlar. Bu çoğalma Türkiye’de turizmin gelişmesine
bağlanabilir. Ya da kalkınma harekelerinin normal sonucu olarak kabul
edilebilir.
Devletin bunca katkı ve ilgisine rağmen halkımızın müzelere
olan ilgisi üzülerek belirtelim ki aynı oranda olmamıştır. Özellikle büyük
müzelerimizde yerli ziyaretçi sayısı yabancılardan çok az olmuştur. Bunun
nedenleri arasında on beş, yirmi yıl öncesine kadar özellikle Anadolu müzelerinin
elverişsiz yapılarda ve tamamen bir depo görünümünde olmaları ve bu durumun
insan üzerinde yarattığı kötü iz olabilir. Durum şimdi öyle değildir.
Müzeler artık geçmişle aramızda kültür köprüsü kurulan
eğitim yerleri olmuştur. Günümüzden yüzlerce yıl önce yaşamış insanların
kültürleri, yaşayış biçimleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır.
Müzeler yalnız geçmişteki kültür varlıklarının sergilendiği yer değil, aynı
zamanda Etnografya, fen, doğa ve folklor müzelerinde yakın geçmişin sanat ve
zeka ürünlerinin ortaya konduğu yerlerdir.
Müzelerimizin görevlerinden biri kültürel varlıkları korumak
ise diğeri eğitimdir.
Polonya’daki bir müzenin önündeki şu yazı müzenin önemini
çok güzel açıklıyor «Geçmiş, gelecek içindir»
Hocam bzide birgün sınıfça müzeye götürürmüsünüz lütfennn:)
YanıtlaSil